Osmanlı Ramazan Sofrası

Osmanlı Ramazan Sofrası

Hepimiz bize çocukluğumuzdan beri dayatılan tarih öğretimiyle,  Osmanlının torunları olmakla gurur duyarız. Peki, Osmanlı da Türk olmakla gurur duyuyor muydu, ya da kendini Türk olarak görüyor muydu?

Bu sorunun kesin cevabı Osmanlı’nın kendini Türk olarak nitelendirmediği hatta Türk kelimesinin anlamının Osmanlı için bir aşağılama terimi olmasıdır. Osmanlılar için Türk’ün sözlük anlamı idrak-ı bilhak idi (anlayış yoksunu, cahil). Eğer merak edip de Osmanlı belgelerini incelerseniz, Osmanlı hanedanının birçok yazılı belgede öz be öz Türkmen soyundan geldiği halde kendini Türk olarak nitelemekten özenle kaçındığını görürsünüz.

Gerçek şudur; Osmanlı hanedanı, biraz da saltanatının diğer soylu Türk ailelerince tehdit edilmemesi için, özellikle devletin üst kademelerine ve orduya Türk soylu halkın geçişini tamamen engelleme yoluna gitmiştir. Bunun yerine devlet adamı ihtiyacını Avrupa ülkelerinden 7 yılda bir ve her bölgeden en az 40 kişi olacak biçimde, 12-15 yaşlarındaki sağlıklı ve akıllı çocukları ailelerinden zorla koparıp Enderun ve Yeniçeri Ocağında yetiştirerek karşılama yolunu tercih etmiştir. Yani bahtsız Anadolu Türklüğüne kendi soyundan gelen bir devlette, hem ordu hem de devlet yönetimi yolu bizzat Osmanlı tarafından kapanmıştır.

Osmanlı Tuğrası

Osmanlı Tuğrası

Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemine kadar son Türk soylu sadrazamı Çandarlı Halil Paşa idi ve o da devşirme kökenli vezirlerin etkisiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından boğdurulmuştur. Böylece Osmanlı Devletinde başta sadrazamlık olmak üzere üst düzey yönetimi, Türk kökenlilerin elinden çıkıp Hıristiyan kökenli devşirmelerin eline geçmiştir.

Zoraki devşirmelerin ortak yönü şudur: Bu devşirmeler analarından, babalarından, kardeşlerinden, yurtlarından zorla sökülüp alınmış mutsuz kişilerdir. Daha çocuk yaşlarında aile ve yurtlarından alınmış bu devşirmelerden çok az sayıda olanı Osmanlı’yı ve İslam’ı tam olarak benimsemiş ve hayatları boyunca kin ve nefret duygularıyla dolu olarak bu nefretlerini Anadolu Türk halkına eziyet ederek açığa vurmuşlardır.

Osmanlı Devleti’ni yöneten devşirmelerin büyük çoğunluğu Anadolu Türklerini sürekli olarak aşağılamışlar, ellerine güç geçtiğinde asıp keserek malını, canını ırz ve namuslarını ellerinden alarak yapmadıkları rezillik bırakmamışlardır. Hırvat kökenli devşirme sadrazam Kuyucu Murat Paşa, Güney Doğu Anadolu’da 70000 Alevi Türkmeni öldürmüş ya da diri diri kuyulara doldurmuştur. Aman dileyen Anadolu insanına Kuyucu’nun yanıtı ”Vurun şu pis Türk’ün başını olmuştur!” Osmanlı sarayının devşirme yazarlarından Hafız Ahmet Çelebi’nin 1499 yılında yazdığı şiirin bir kıtası şöyledir:

SAKIN TÜRK’Ü İNSAN SANMA

BİR AN BİLE OLSA TÜRK’LE OLMA

TÜRK ELİNE ŞEKER OLSA, O ŞEKER ZEHİR OLUR,

TÜRK’ÜN BAŞINI KESERKEN SAKIN GAM YEME

BABAN BİLE OLSA TÜRK’Ü ÖLDÜR.

Osmanlı Arma

Osmanlı Arma

Fatih Sultan Mehmet’in sadrazamı Mehmet Paşa, Rum çocuğu bir devşirmeydi. Bu nedenle kendisi Rum Mehmet Paşa olarak anılırdı. Osmanlının Karaman seferindeki kıyımın ve talanın durdurulması için padişaha yalvarmaya gelen yaşlı Türklere Rum Mehmet Paşa şu yanıtı verir.”NİCE SIZLANIRSINIZ AKILSIZ TÜRKLER! VATANIMIN, IRKIMIN ÖCÜNÜ SİZLERDEN KARAMAN ÜLKESİNDE ALMAYA MUVAFFAK OLDUM”

Osmanlının Anadolu Türklerine yaptığı zulmün listesi daha böyle uzar gider. Biz ise kendimizi hâlâ, Türklüğü aşağılayan bir hanedanın ve devletin torunları olarak görmeye devam ediyoruz.

Ne mutlu ki Atatürk ve onun silâh arkadaşları Türk Milletinin onlara en fazla ihtiyaç duyduğu anda ortaya çıktılar ve bizi Osmanlının köleliğinden, kendimizin efendiliğine; ümmetten millet olmanın bilincine, atalarımız ve Türk olmamızla gurur duyduğumuz bu günlere getirdiler. HEPSİNİN RUHU ŞÂD OLSUN…

-Alıntıdır-