CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

Sosyaldemokrat cenahta CHP’nin genel başkanlığına Sayın Kılıçdaroğlu’nun seçilmesiyle doruk yapan o coşku yerini yavaş yavaş, belli edilmemeye çalışılsa da, bir kaygıya bırakıyor gibi. Zira, Sayın Kılıçdaroğlu’nun sade ve mütevazı kişiliği ile halkın nezdinde uyandırdığı sempatinin kredisi çok uzun ömürlü olamayacak, bu aşikâr.

Sayın Kılıçdaroğlu yurt gezilerinde tüm sorunların kökeninin aslında ekonomide yattığını görüp fukaralıkla nasıl mücadele edileceğini en yalın haliyle anlatıyor anlatmasına ama açıkçası ben CHP’nin halka dönük politikalarının bundan çok daha çeşitli, çok daha derinsel olmasını beklemekteyim. Yani kısa vadeli çözüm olarak aile sigortası çok iyi bir çözüm ama ben CHP’nin bunun haricinde daha başka ne gibi yenilikler getirdiğini bilmiyorum ve öğrenmek istiyorum.

Örneğin emperyalizmin fukaralık kadar etkin kullandığı bir diğer silahı da cehalettir. CHP asıl savaşımı cehalete karşı vermelidir. Sağ politikaların vazgeçilmezi, din sömürüsünün bu denli etkili bir argüman olarak kullanımının engellenme oranı da, cehaletin yok edilme yüzdesine bağlı olarak artacaktır.

Diğer yandan teröre karşı kararlı ve sonuç alıcı adımlar atılması, dış politikada düştüğümüz acınası durumun yerine onurlu ve milli bir siyasetin uygulanması, neredeyse bilinçli olarak yok edilen tarım ve hayvancılığımızın tekrar canlandırılması, AB, Gümrük Birliği, NATO ile olan ilişkilerimizde Türkiye lehine politikalar geliştirilmesi gibi konularda CHP somut programını halka sunmalıdır.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun türban ile ilgili hemen herkese söylediği klişe de beni tatmin etmiyor. “Bu sorun, siyasiler türbandan elini çekerse kendiliğinden çözülecektir. Biz bu sorunu çözeriz.”

İyi de nasıl? Bu çok genel bir ifade. İçinin birçok bileşenle, argümanla, değişkenle doldurulması gerek.

İşte bu noktada söylemek istediklerim var:

SÖZCÜ Gazetesi’nde Deniz Baykal’ın tekrar geri dönmek için ufak ufak hareketlendiği, Kılıçdaroğlu’nun ilk tökezlemesinde bir kurtarıcı gibi ortaya çıkıp tekrar CHP’nin başına geçmek için fırsat kolladığı yazıyor… Baykal bu, onun için gayet normal bir hareket.

Ancak, Sayın Kılıçdaroğlu’nu bir umut olarak gören, ona bel bağlayan milyonlar için bu çok büyük bir hayal kırıklığı, hatta hayal kırıklığının ötesinde çok büyük bir haksızlık olmayacak mı?

Diğer ve en önemli soru: CHP’nin amacı ne? Gizemini koruyan o iğrenç kaset olayının balık hafızalı milletimiz tarafından unutulmasının ardından, fırsat kollayan Baykal’ın tekrar CHP’ye genel başkan olmasını mı sağlamak, yoksa bu sefer gerçekten iktidar mı olmak?

CHP, yıllardır oynadığı müzmin muhalefet rolünden sıkılmışsa, iktidarı hedefliyorsa o zaman tabandan gelen Kılıçdaroğlu değişiminin önünü açmalıdır.

Ama sadece tellâk değişti; hamam yine aynı hamam, tas yine aynı tas ise, o zaman ilk kez iktidar olmaya kendilerini bu denli yakın gören milyonlarca vatansever, aydın, laik insanın umutlarıyla, heyecanlarıyla oynamak, onları kandırmak CHP’ye bu sefer çok pahalıya mal olacaktır bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın! %22.5 ile birinci parti olan DSP’nin % 1’lere nasıl düştüğü ve bir daha da belini doğrultamadığı unutulmamalıdır.

Ben bu seçeneğin çok gerçekçi olduğunu düşünmüyorum, o nedenle de CHP kadrolarının yine ana muhalefet olmakla yetinmeyi hedeflediklerine ihtimal vermiyorum.

CHP’de sorun daha farklı bir mecrada aslında. Ve henüz dillendirilmiyor. İnanınız ilk kez seslendirilmesi için Sayın Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığı bekleniyor. Bu cenah çok iyi biliyor ki şu anda  Kılıçdaroğlu aleyhine konuşmak, onu eleştirmek, o, toplumda bu denli sevilirken kendi aleyhlerine olacak…

Sayın Kılıçdaroğlu aslında genel başkan olmayı canı gönülden istemedi, bunu plânlamadı. Ancak olayların ani gelişimi, toplumda gördüğü ilgi, destek onu bir anda bu noktaya getirdi. Artık Baykal’ın partinin başından kendi arzusuyla gitmeyeceğine inanmış, bunu kanıksamış, yılgın, bezgin, umutsuz yığınlar, bu değişim sayesinde, yıllardır iktidarda olamamanın üzerlerinde yarattığı, kendini yapayalnız, korunmasız, çaresiz hissetme duygusunun yerini alan o müthiş heyecan ve ümitle dört elle sarıldılar yeni liderlerine. Onun hasletlerini, becerilerini belki de olduğundan fazla abartarak…

Sayın Kılıçdaroğlu’nun omzuna onun kapasitesinin çok üstünde bir yük, bir sorumluluk bindi aslında. Hazırlıksızdı Kılıçdaroğlu ve bu yüzden kararı bence çok cesurcaydı.

Peki, ne yapmalı bu gerçekler karşısında? Elleri ovuşturarak, ateşten gömleği sırtına giyen bu cesur adamın iktidar yürüyüşünde hata yapmasını sabırla bekleyip, eski ve tecrübeli kurt politikacı ve emanetin asıl sahibi kurtarıcının tekrar ortaya çıkacağı günü mü beklemeli?

Konuştuğum bir kısım CHP’li şöyle diyor: “Sayın Genel Başkan büyük bir destekle adeta tüm örgüt tarafından bu makama sürüklendi. Bunu önceden düşünüp plânlamadığı için Sayın Kılıçdaroğlu kendi kadrosunu kuramadı. Tabiatıyla her konuyu bilemez ve bu nedenle sadece iyi bildiği sorunların çözümleri haricinde kalan diğer konularda yuvarlak sözlerle fikir beyan ediyor. Hazırlıksız olduğu için. Şimdi bunun sıkıntısını çekiyor.”

İşte benim bu sözleri duyduğumda kanım donuyor; ülkeye zarar vereceğini bile bile her türlü öncelikli değeri hiçe sayan “koltuk  bencilliğini” hiç anlamıyorum. Ülkenin rejiminde ve siyasal yapısındaki olağanüstü tehlikeli gidişe karşın eskimiş, köhnemiş güdük ve sığ siyasal hilelerden, basitliklerden hâlâ medet ummayı inanınız aklım havsalam almıyor.

Şu ne demek Allah aşkına: “Kendi kadrosu”…

CHP’yi oluşturan tüm kadrolar Sayın Kılıçdaroğlu’nun da kadrosu değil midir? Yoksa bir başkasının adamı olmak, o nedenle “RAKİBİNİN(?!)” lehine olabilecek çalışmalarda bulunmamak, başka birini desteklediği için bilgisinden, deneyiminden mevcut başkanın yararlanmasını bilerek kısıtlamak; yani kanımızı kurutan o tarihi hastalığımız o kahrolası, adı batası hizipçilik tekrar mı depreşiyor? Ya da hiç bitmemişti de bir süreliğine sessiz mi kalmayı tercih etmişti?

Türkiye bir yandan işsizlikle ve terörle boğuşurken bir yandan da emperyalizmin şiddetini gün geçtikçe arttıran saldırılarıyla adım adım bataklığa sürüklerken, halkın tekrar umudu olabilmiş CHP’nin şu an böyle bir kısır mücadeleyi kaldıracak ne zamanı vardır ne de lüksü!  CHP Genel Başkanlığı hiç kimsenin tapulu malı değildir! CHP iktidar olmayı hedeflemişken ve uzun yıllar sonra ilk kez de bu denli yakınken, herkesin tek amacı onu iktidara taşımak için el birliği ile çalışmak, küskünlükleri, kırgınlıkları, mücadeleleri şimdilik kaydıyla bile olsa ertelemek olmalıdır!

CHP tek başına iktidar olduğunda yapacaklarını, vaat ettiklerini somut öneriler halinde halkıyla paylaşmalıdır. Daha ileri giderek; MHP ile bir araya gelmeli ve olası bir CHP-MHP koalisyonunda da ortak programın başlıkları saptanmalı ve yurt gezilerinde Sayın Genel Başkanı’mız her iki programı da insanlara aktarmalıdır.

CHP’nin bu ikinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda salt kendi çıkarlarını düşünüp mevcut başkanı destekler görünüp aslında desteklemeyen, el altından aleyhine propaganda yapan, hata yapmasını kollayıp “İşte ben size demiştim, bu arkadaşımız daha bu makamın ağırlığını kaldıracak kapasitede değil” nidalarıyla kurtarıcı olarak tekrar ortaya çıkmayı sinsi sinsi plânlayan, bilgi, deneyim ve birikiminden sırf kendi istedikleri olmadı, sırf kendine istediği makam, mevki verilmedi diye küsüp, iktidara yürüyen partiyi mahrum bırakanlar, hiç kimse alınmasın gücenmesin ama GAFLET ve DALÂLET İÇİNDEKİ HAİNLERDİR!
19 Temmuz 2010 Samsun